Kahramanmaraş, Hatay ve Gaziantep başta on ilde büyük yıkıma yol açan ve tüm ülkeyi yasa boğan büyük depremlerin ardından, bir deprem ülkesi olan Türkiye’nin tüm illerinde yeni yerleşim bölgelerinin planlanması ve inşaat faaliyetlerinde “mikrobölgeleme ve hasar görebilirlik etüdü’’ uygulanmasının hayati önemde olduğu uyarısı yapıldı. Bu alanda daha önce başarılı çalışmalar yapan deneyimli bir firma olan Alter Uluslararası Mühendislik ve Müşavirlik’in Yönetici Ortağı Dide Özdikmen, depremlerin can ve mal kayıplarına daha fazla sebep olmaması için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Yeni yerleşim bölgelerinin planlanması ve inşaat faaliyetlere ait niteliğin belirlenmesi, mikrobölgeleme çalışmaları göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Olası deprem etkilerinin elde edilebilmesi için detaylı jeolojik, jeofizik, jeoteknik ve sismolojik incelemeler ve etütler içeren mikrobölgeleme rapor ve haritaları deprem riskinin bulunduğu tüm illerimiz için hazırlanmalıdır. 1999 depreminden sonra Dünya Bankası kredisi ile depremden etkilenen seçilmiş 7 pilot belediyede, Marmara Depremi Acil Yapılandırma Projesi (MEER) kapsamında tarafımızca çoklu tehlike risk haritaları ve raporları oluşturularak Başbakanlık Proje Uygulama birimine sunuldu. Tüm yeni yapılar yapı/deprem mühendisliği kuralları ile birebir uyumlu olarak projelendirilmeli ve inşa edilmelidir. Statik projelendirme ile yapılara, binalara ait taşıyıcı sistemin depremde hasar görebilme olasılığı minimumda kalmalıdır. Can kayıplarına sebebiyet veren, kısmi göçme, toptan göçme, devrilme vb. büyük hasarların-yıkımların önüne geçilmesi, ancak ve ancak işinin ehli ve tecrübeli mühendislerimizin yürürlükte olan yönetmeliklere ve fen kurallarına uygun tasarımlar yapması ile mümkündür. Mevcut binalarımızın ise deprem güvenliği, yürürlükte olan yönetmeliklere ve fen kurallarına göre incelenerek araştırılması gerekmektedir. Neticede deprem performansı yetersiz bulunmuş yapılar ve binalarda, bu konuda uzmanlaşmış tecrübeli mühendislerimizin çalışmaları ile yapı ve deprem mühendisliği kurallarına uygun olarak güçlendirme projeleri hazırlanmalıdır. Gerek yeni binalarımıza ait projelerin gerekse mevcut binalarımıza ait güçlendirme projelerinin işinin ehli ve yetkili kurumlarca inşa edilmesi gerekmektedir. Projelendirme süreci ve inşa süreci yine işinin ehli, bağımsız yetkili kurumlarca denetlenerek ilerlemelidir.” Mevcut yapı stoğunu güçlendirmek için bazı yöntemlere değinen Özdikmen, şunları kaydetti: “Klasik güçlendirme yöntemleri olarak betonarme kolon-kiriş mantolama, betonarme perde ilavesi, çelik çaprazların taşıyıcı sisteme eklenmesi ve lifli polimerler ile güçlendirme uygulamalarını sayabiliriz. Bu yöntemler kullanılarak 1.100.000 m2 toplam alana sahip; 300’ün üzerinde okul, hastane, idari bina, poliklinik ve sağlık tesislerinde bulunan yüzlerce bina için tarafımızca güçlendirme projeleri hazırlanmıştır. İstanbul’da Öncelikli Kamu Binalarının Güçlendirilmesi projesi kapsamında söz konusu binalar, İstanbul Proje Koordinasyon Birimi önderliğinde başarılı bir şekilde güçlendirilmiştir. Deprem bölgelerinde bulunan tüm kamuya ait ya da vatandaşlarımıza ait binalarında deprem güvenliği araştırılarak, performanslarının yetersiz bulunması halinde güçlendirilmelidir. Ayrıca, klasik güçlendirme yöntemlerine kıyasla büyük bir avantaj sağlayan bazı yöntemlerin de altını çizmek isterim. İnsanların binaları tamamen tahliye etmeden güçlendirme uygulamalarının yapılmasına imkan veren güçlendirme teknolojileri olarak ise sismik izolatörler ile güçlendirme, sismik sönümleyiciler kullanılarak güçlendirme, dıştan perde veya çerçeveler eklenerek güçlendirme metotlarını gösterebiliriz. Bu yöntemler ile hızlı müdahalede bulunulan mahalleler açısından, uygulama hızı açısından daha kolay ve hızlı şekilde sonuca ulaşılabilmektedir. Dolayısıyla bu yeni teknolojilerden de faydalanarak, yapılarımızı deprem güvenli hale getirmek mümkündür.’’
MİKROBÖLGELEME NEDİR?
Yerleşime açılması düşünülen boş alanlardaki tüm afet tehlikelerini, yapılaşmış alanlarda ise tüm afet risklerini büyük ölçekli hâlihazır haritalar üzerinde belirleyen çalışmalara genel ad olarak “mikrobölgeleme” deniyor. Güvenli arazi kullanımı kararları alınmasını kapsıyor ve kentsel dönüşüm ve zarar azaltma planlaması çalışmalarında öncelikler ve stratejilerin belirlenmesine temel girdileri sağlayan çok disiplinli çalışmalardan oluşuyor. Mikrobölgeleme etütleri; en genel tanımıyla, mevcut veya yeni açılacak yerleşim alanlarındaki tüm tehlikeleri belirlemek, yerel zemin ve tehlike koşullarının yansıtıldığı haritaların üretilmesi amacıyla arazinin jeolojik açıdan modellemesi ile ilgili her türlü araştırma, analiz ve sentezleri içeriyor. (HABER MERKEZİ)
Yorum Yazın